Kalkan Mutlu Sonlu Masaj Masöz Bahar
Kalkan Mutlu Sonlu Masaj
Ansızın değişen rüzgâr yahut gelgit, peş peşe kırılan, sahile bir şamar gibi çarpan dalgaların Kalkan Mutlu Sonlu Masaj sesini getirdi, belki de geçen bir geminin iziydi. Sonra, yine öyle ansızın, dalgalar eski hallerini aldılar, kıyıdaki çakılların üzerinde şıkırdıyor, onlara hafifçeçe sürtünüyorlardı. Florence Edward’ın boynuna sarıldı. “Bir sır vereyim mi sana?” “Ver.” Edward’ın kulak memesini başparmağıyla işaretparmağının arasına aldı, başını usulca kendine çekti ve, “aslen birazcık korkuyorum,” dedi. Tam olarak doğru değildi bu, fakat Florence ince düşünceliydi, içinden geçenleri asla tarif edemezdi.
Kaskatı olup büzülüyormuş şeklinde vücudunda soğuk bir his, kendisinden istenebilecek şey karşısında genel bir tiksinme, Edward’ı hayal kırıklığına uğratma olasılığından duyduğu utanç ve kendisinin bir sahtekâr bulunduğunun ortaya çıkması. Kendinden hoşlanmıyordu Florence, Edward’la fısıltıyla mevzuşurken sözlerinin ağzından sahnede kötü kadın rolü oynayan biri gibi çıktığını düşündü. Fakat iğrendiğini yahut utandığını itiraf etmektense korktuğunu söylemesi daha iyiydi. Edward’ın beklentilerini aza indirmek için elinden gelen her şeyi yapmalıydı. Edward gözlerini dikmiş ona bakıyordu fakat yüzündeki ifadede kendisini duyduğunu belli eden bir işaret yoktu. Florence içinde bulunmuş olduğu o zor durumda bile Edward’ın tatlı kahverengi gözlerine hayranlıkla baktı.
Kalkan Mutlu Sonlu Masaj
Ne kadar sevecen bir anlayış ve bağışlamacılık vardı onlarda. Kim bilir o gözlere bakıp başka hiçbir şey görmezse Edward’ın kendisinden isteyeceği her şeyi yerine getirebilirdi. Ona tamamen güvenebilirdi. Ama bu fanteziden ibaretti. Edward sonucunda, “Sanırım ben de korkuyorum;’ dedi. Konuşurken elini Florence’in dizinin derhal üzerine koymuştu, sonra eteğinin altına kaydırdı, bacağının iç kısmında durdu, başparmağı külotuna değiyordu. Florence’in bacakları çıplak ve pürüzsüzdü, bahçede güneşlenirken, eski okul dostlarıyla.
Summertown’daki halka açık kortlarda tenis oynarken ve Chaucer’ın torununun gömülü olduğu şirin Ewelme Köyü’nün yukarısındaki çiçekli bayırlarda Edward’la yaptığı iki piknikte kararmıştı. Göz göze bakışmaya devam ettiler – bu işte ustaydılar. Edward’ın dokunuşunun, teninin üzerindeki elinin sıcaklığının ve yapıştansiyonnın o denli farkındaydı ki, elbisesinin altındaki mavi loşlukta onun kentin duvarlarının önünde sabırla bekleyen bir kuşatma aracı şeklinde duran uzun, kıvrık başparmağını hayal edebiliyordu Florence, görebiliyordu, düzgün kesilmiş tırnağı, dantelli kenarı çiçekli küçük dilimlerle süslü krem rengi ipeğe ancak değiyordu ve -bundan emindi, açıkça hissediyordu- kumaşın altından dışarı uzanmış bir tüye de dokunuyordu.
Son yorumlar